Gittikçe gitmiş, her gittiği yerde o büyülü kokuyu hissetmiş. Her vardığı yerde, kokunun kaynağını önünde duruyormuş gibi hissedecek olmasa durup dinlenecekmiş ama “İşte buldum” deyip gitmedik dağ, bakmadık taş bırakmamış. Kuzeye, güneye, doğuya, batıya nereye dönse aynı koku burnunun dehlizlerine kadar geliyormuş. Her adım başı “Kokuya ulaştım” demiş fakat bulamamış. Neredeyse delirecek gibi olmuş. Ama bulma ümidini de bir türlü yitirmemiş. Vazgeçmemiş. Derken koca bir bahar gelmiş geçmiş, ardından uzun bir kış fakat koku aynı şiddetiyle gelmeye devam ediyormuş. Şeyda bülbüller gibi o yayla senin bu yayla benim demeden her yeri dolaşmış fakat tekrar ilk başa dönmüş. Bir türlü kokunun kaynağını bulamamış.
Taşı toprağı koklamış, bir şey bulamamış. Senelerce o kokuyu aramış. Gençlik gitmiş, yaşlılık yanına kar kalmış. Ömrünün sonuna geldiğinde soğuk bir kış günü bir aslana yem olmuş. Aslan karnını parçalamış. Tam can çekişirken ömür boyu aradığı o güzel kokunun karnındaki miskten geldiğini anlamış. Gençliğini ve hayatını alıp kendisini zelil kılan o hakikati fark ettiğinde ise artık her şey için çok geç olmuştu….”
(*): Huten – Doğu Türkistan ilde Kaşgar arasındaki geniş ovaları olan bölgeye verilen isimdir. Ceylanlarıyla ünlü bu yer, divan edebiyatında güzlü yüzlü dilberler için sembol olarak kullanılır.
Kaynak: “Kimya Hatun” – Yazan: Saide Kuds – Yayımevi: Yakamoz Yayıncılık (Sonsuz Kitap)