Bir insan, bir mekan ve bir kitap:
Ruşen Özgür Özcan, Tayfa kitapkafe ve Küçük Prens

Küçük Prens Koleksiyonerleri Röportaj Dizisi: Ruşen Özgür Özcan
Küçük Prens koleksiyonerleri röportaj serimize Ankara’da bize Tayfa kitapkafe gibi bir ortam sağlayan Ruşen Özgür Özcan dostum ile devam ediyoruz.
Müdavimi olduğumuz Tayfa kitapkafe’de 2013 yılı ilkbaharında “Dünyanın Küçük Prens Kitapları Sergisi”ni açmıştık. İlk sergimizin açılmasında emeği geçen Ruşen, Tayfa kitapkafe ve dostlarının yeri bir başkadır.
Ruşen Özgür Özcan kimdir?
Felsefeci ve Tayfa kitapkafe işletmecisi olan Ruşen dostum kendini şöyle anlatıyor: “40 yaşındayım. Tayfa kitapkafe’de güzel şeyler yapmaya çalışıyorum iki buçuk seneyi aşkın bir süredir. Daha öncesinde barmenlik, otel müdürlüğü ve mühendislik yaptım. Jeoloji mühendisliği ile başladığım üniversite hayatım felsefe eğitimi ile bitti. Mühendislik ile felsefe arasında; bilgisayar mühendisliği, mimarlık, tıp, uygarlık tarihi vb. konularında çeşitli üniversitelerde derslere girdim. Çok daha öncesinde okumayı öğrendim. Nasıl okunacağını merak ederek öğrendim okumayı, okudukça daha çok merak ettim her şeyi. Bilmeyi istedim ta baştan beri, o yüzden de hep kendimle uğraştım, kendimi sevdim bu yüzden de. İnsanlarla uğraşıyorum, sevdiklerimle uğraşıyor-uğraştıklarımı seviyorum.”
Ruşen ve Tayfa kitapkafe ile şu adreslerden iletişim kurabilirsiniz:
Tayfa kitapkafe internet sitesi: http://www.tayfa.com.tr/
Tayfa kitapkafe facebook adresi: https://www.facebook.com/tayfa.kitapkafe

Yıldıray Lise: Küçük Prens kitabında sizi en çok ne etkilemiştir?
Ruşen Özgür Özcan: İnsanlara nasıl düşünmeleri gerektiği, nasıl davranmaları gerektiği ve hatta nasıl hissetmeleri gerektiği öğretiliyor. Toplumsal olarak kendilerine biçilen rollerin içinde kalarak yaşıyorlar. Küçük Prens bunların O KADAR DA doğru olmadığını söyler bana. Ayrıca olaylara ve şeylere yaklaşım tarzıyla-bakış açısıyla çok yakından ilgili olduğunu da söyler.
Yıldıray: Küçük Prens ile ne zaman ve nasıl yollarınız kesişti?
Ruşen: Okumaya başladığım ilk zamanlardan beri Küçük Prens’i okurum. İlk okuma zamanlarında elime ne geçerse okuduğumdan çok seçici değildim tabii ki. Ancak bir süre sonra senede en az bir kere okuduğum bir kitap haline geldi.

Yıldıray: Küçük Prens ile ilgili neler biriktiriyorsunuz? Koleksiyonunuz nelerden oluşuyor ve neyi amaçlıyor?
Ruşen: Çok kısa bir süre öncesine kadar hiçbir şey biriktirmiyordum. Sadece okuyup anlamaya çalışıyordum. Tayfa kitapkafe’de yaptığımız “Dünya’nın Küçük Prens Kitapları Sergisi” ile beraber Küçük Prens kitapları toplamaya başladım. Henüz pek yeni bir koleksiyoncuyum ve açıkçası çok da ilgilenemiyorum şahsen ama dostlar ve arkadaşlar sağ olsunlar, onların destekleri ile devam ediyorum kitap biriktirmeye.
Yıldıray: Ne zamandan beri bu koleksiyonu yapıyorsunuz? Nasıl başladınız?
Ruşen: 2012 yılı sonu 2013 yılı başında ortaya çıkan sergi fikriyle beraber koleksiyon fikri de oluştu. Yıldıray Lise’nin ve Mehmet Sobacı’nın destekleri ile başladı diyebilirim.
Yıldıray: Koleksiyonunuz nasıl oluştu? Kendiniz mi alıyorsunuz yoksa yardım eden dostlarınız var mı?
Ruşen: Şu anda benim aldığım Küçük Prens kitabı sayısı sanırım 2 ya da 3’tür. Diğer kitapların tümü arkadaş ve dostların hediyesi ile eklenmiştir koleksiyona.
Yıldıray: Koleksiyonunuzun son durumu hakkında bilgi verir misiniz? Kaç parça var?
Ruşen: Koleksiyon deyip duruyorum ama bendeki Küçük Prens kitapları sayısı şu anda 35 sadece. Dediğim gibi şahsen pek ilgilenemedim, arkadaş ve dostların katkısıyla bu kadar oluyor pek de uzun sayılmayacak zaman içinde.
Yıldıray: Koleksiyonunuzu internet üzerinde veya farklı yollarla paylaşıyor musunuz?
Ruşen: Şu anda hayır ama bildiğim kadarıyla yakın bir zamanda bu da gerçekleşecek. 🙂
Yıldıray: Koleksiyonunuzun geleceğiyle ilgili hedefleriniz var mı? (sergileme, bağışlama vs.)
Ruşen: Sergileme durumu her zaman söz konusu ancak tabii ki öncelik daha önce olduğu gibi kitap sayısı benden daha fazla olan arkadaşların koleksiyonlarındadır. Onların da arzusu doğrultusunda yapılan sergilere benden de kitap isterlerse seve seve katkıda bulunurum sergilere. Ortak sergi-karma sergi fikri de söz konusu olabilir tabii ki.
Yıldıray: Diğer koleksiyonerlerle iletişiminiz ve işbirliğiniz var mı?
Ruşen: Yıldıray Lise ve Mehmet Sobacı ile sürekli olarak görüşmekteyim, diğer koleksiyoner arkadaşların da 3-4 tanesi ile de tanışma fırsatım oldu.
Yıldıray: Beğendiğiniz koleksiyonlar var mı? Mutlaka şu koleksiyon parçası bende olsaydı dediğiniz durumlar oldu mu?
Ruşen: Her koleksiyonun kendine has özellikleri var; bir tanesi basılan her kitabı içerirken bir diğeri sadece Türkçe/yabancı dil ve lehçelerde basılmış kitaplardan birer örnek ihtiva ediyor. Bir başkası küçük prens aksesuarlarını ve/veya oyuncaklarını da kitapların arasına katmış durumda. Dolayısıyla her koleksiyon içerdiği anlam nedeni ile değerlidir ve tüm koleksiyonları beğeniyorum. Misal Yıldıray Lise’nin koleksiyonu da harikadır, Mehmet Sobacı’nın koleksiyonu da. İki koleksiyon birbirinin aynı değil yani aynı şeyler biriktirilmiyor birebir olarak, bu sebeple koleksiyonları birbirleriyle kıyaslamadan değerlendirmek isterim ve dediğim gibi şimdiye kadar gördüğüm ve duyduğum tüm koleksiyonları beğendim. Şu koleksiyon parçası bende olsaydı dediğimde bunu arkadaşlarıma söylüyorum ve mümkünse bana geliyor zaten o parça. 🙂 Şaka bir yana koleksiyoner arkadaşların ellerinde olan benim şahsen ulaşamayacağım tüm parçalar bende olsaydı harika olurdu.
Yıldıray: Kendimden biliyorum koleksiyonculuk serüveninde birçok ilginç anılar yaşanıyor. Sizin başınızdan geçen ilginç olaylardan bazılarını paylaşır mısınız lütfen.
Ruşen: İlginç olup olmadığını bilemiyorum ama sergi fikri zamanından sergi sonuna kadar geçen süre benim için çok önemliydi. O arada yaşadıklarım hayatıma olumlu anlamda çok etki etti. O zamanlarda yanımda olan insanlarla beraber yetersiz imkanlarla şimdiye kadar pek örneği görülmemiş güzel bir şey başarmanın hazzı ve birliktelik çok önem taşıyor benim için. Koleksiyonculuk da o zamanlarda ortaya çıktı zaten.

Yıldıray: Yeri gelmişken sorayım; 2013 yılı ilkbaharında Tayfa kitapkafe’de yaptığımız “Dünyanın Küçük Prens Kitapları Sergisi” fikri nasıl doğdu?
Ruşen: 2011 yılının sonbahar-kış aylarında ortaya çıkan bir durum küçük prens kitapları sergisi yapmak. Ortak bir arkadaşımız vasıtası ile Yıldıray Lise ile tanıştık. Tayfa kitapkafe’de bir sergi yapalım ve bunu nasıl yaparız diye başladık. Mekanın sergiye hazırlığı, sergi süresince sunulacak küçük prens kitapları ve hediyelik eşyaların tedarik edilmesi, sergi süresince yapılacak söyleşi ve etkinliklerin ayarlanması, sergi ve etkinlik afişlerinin yapılması gibi bir çok konu çıktı önümüze. Sergi fikrimizi ilgili olduklarını düşündüğümüz bir iki kuruma açtıysak da bize serginin yapılması için maddi bir katkı veremeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine yapılabilecek her şeyi biz yapmaya karar verdik ve işe giriştik. sergileme ünitelerinin yapımında, hediyelik eşyaların üretiminde bir çok kişinin çokça emekleri var. Günler ve haftalar süren çalışmalar sonucunda Dünyanın Küçük Prens Kitapları Sergimizi 29 Mart 2013 tarihinde açtık. iki ay kadar sergimiz açık kaldı. Sergi sırasında güzel ve önemli insanlarla söyleşilerimiz oldu, bir çok şey öğrendik ve üzerine konuştuk. Beklemediğimiz ölçüde ilgi gördü sergi, bir kez daha anladık ki insanlar Küçük Prensi seviyorlar. Yıldıray Lise sergi süresince her gün ziyaretçilere kitapları ve hikayelerini ve çocuklara küçük prensi anlattı. tayfa kitapkafe olarak yaptığımız şeyden çok memnun kaldık çünkü yola çıkış amacımız olan Ankara için – kültür ve sanat için- güzel şeyler yapmak düşüncesine çok uygun bir şey yaptık.
Yıldıray: Tayfa kitapkafe sergimiz dışında birçok etkinliğe de ev sahipliği yapıyor. Biraz Tayfa kitapkafe ve bu güzel etkinliklerden bahseder misiniz lütfen?
Ruşen: Tayfa kitapkafe “Dünyanın Küçük Prens Kitapları Sergisi” dışında da kendimizce değerli olan etkinlikler ve buluşmalara ev sahipliği yaptı. Şu anda aklıma gelenleri sıralayayım isterim: Permakültür buluşmaları, çocukların güzel zaman geçirebilecekleri haftasonu çocuk etkinlikleri, tek kişilik ve iki kişilik tiyatro oyunlarının sahnelenmesi, yazları açık havada olmak üzere tüm yıl sinema günleri ve sayılamayacak kadar kurum ve kişilerin bir araya geldiği toplantılar ve buluşmalar.
Tayfa kitapkafe henüz üç yaşında bile değil ancak şu zamana kadar bize söylenenlerden anladığımız yaptıklarımız insanlar tarafından sevilmiş ve seviliyor. tayfa kitapkafe öncesinde olmayan ancak tayfa kitapkafe öncülüğüyle gerek Ankara gerekse diğer kentlerde yaygınlaşmaya başlayan etkinliklerin ortaya çıkması bizleri sevindiriyor.
Tayfa kitapkafe kendisini şöyle anlatır:
“Together we stand, divided we fall” –“Birlikte kuvvetliyiz, bölünürsek kaybederiz”
Örneğinde olduğu gibi bir aradayken, birlikteyken bir şeyleri başarabiliriz. Tayfaların yaptığı da bu biçimdeymiş gibi geliyor. Tayfa deyince aynı seviyede insanların olduğu bir grup geliyor akla… Ne görevleri ne de nitelikleri ayrılmıştır. Ve tayfa geminin ilerlemesi için beraber çalışır. Bu bütüncül ve sürekli hareket ve çalışma ile ilerlenir. Birisinin aksaması durumunda bir başkası yerini alabilir çünkü hepsi tayfadır. Tayfa şemsiyesinin altında toplananlar hem ilerleyişi sağlarlar hem de ilerlerken yola çıkan sıkıntıları gidermek ve devam etmek için uğraşırlar. Belirli bir amaçları, hayalleri, gidilecek yolları vardır. Hepsi tek tek bireydir ancak hepsi bir arada tayfadır ve karşılaşılan sıkıntılar bireylerin çözeceğinden daha zorlu olacaktır. Bu durumda tayfa olarak girişilir işe. Her türlü engel sadece tayfa tarafından ortadan kaldırılacaktır. Bu engel kaptan olarak bile ortaya çıktığında şu söz kendini gösterecektir: “Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi.”
İlerleyebilmek, birbirimize destek olmak ve yaşama müdahale edebilmek. Bunun için de TAYFA olmak gerekir.
Tayfa sadece bir kafe ya da kitapçı değildir. Tayfa kitapkafedir; kitapçının bahçesine masa sandalye koyarak kafe olmayı veya kafenin içine kitap serpiştirerek kitapçı olmayı hedeflememiştir. Kitabı ve kafeyi beraber düşünmenin sonucunda ortaya çıkarılan bir yapıdır.
Tayfa bir kamusal alandır. Herkese açık ve her türlü paylaşıma uygun ortam sağlamaya çalışandır. Tayfa zamansal ve mekansal koşulları elverdiğince herkese ve herkesin ürettiklerinin paylaşımına açık bir ortamdır.
Tüm bunları yaparken tayfa son söz olarak şunu söyler:
“We are all in the same boat” – “Hepimiz aynı gemideyiz”
ve tayfa kitapkafe üç yıla yakın bir zamandır birlikte olduğu herkese çok teşekkür eder.

Yıldıray: Bu koleksiyonu oluştururken size bir şeyler kattığını veya sizi değiştirdiğini düşündünüz mü hiç?
Ruşen: Küçük Prens kitaplarını biriktirmeye başlamak daha doğrusu hangi Küçük Prens kitaplarını biriktireceğimi düşünmek; beni dünyanın diğer dillerinde Küçük Prens’in nasıl okunduğu üzerine ve diller üzerine yeniden düşünmemi sağladı. Öteden beri başka dilleri görmekten veya duymaktan hoşlanırım ve ilgi duyarım. Koleksiyonculuk fikri Küçük Prens hikayesinin diğer diller ve kültürlerde nasıl yer aldığını düşünmeme yol açmıştır. Beni değiştirdi mi? Mutlaka değiştirmiştir koleksiyonculuk fikri ve pratiği. Ama asıl değişikliği her okuduğumda zaten kitabın kendisi yapıyor.
Yıldıray: Ana koleksiyon dışında başka Küçük Prens malzemeleri de biriktiriyor musunuz?
Ruşen: Hayır biriktirmiyorum. Elimde 3-5 parça küçük prens aksesuarı var ama onlarla bir koleksiyon yapmayı düşünmüyorum. Oluşmakta olan koleksiyonumun amacı diğer dillerde Küçük Prens’in ne ifade ettiğini anlamaya çalışmaktır bir yandan da. Küçük Prens hikayesinin diğer dillerdeki tınısını ve o dilleri konuşan/okuyan insanlar için ne anlam ifade ettiğini merak ediyorum.
Yıldıray: Küçük Prens kitabının bu kadar sevilmesinin sırrı nedir sizce?
Ruşen: Zaman ve mekandan bağımsız olarak herkese anlatmak istediği hikayeyi anlatabilmesidir. Herkesin hikayesini anlatmıyor asla ama herkese anlatıyor hikayeyi. O yüzdendir ki herkes kendisi için zannediyor anlatılan hikayeyi o yüzden de seviyorlar. Küçük Prens’in ağzından dünyanın tüm dillerinde ve herkese anlatabilen bir hikaye olmasıdır sırrı.
Yıldıray: Kitabın sizi etkileyen bölümleri hangileridir?
Ruşen: Küçük Prens kitabı bütüncül olarak çok değerli ve anlamlıdır ancak benim için öne çıkan noktalar, bakış açısı ve anlayış farkını ortaya koyan fil yutmuş boa yılanı anlatısı ve gezegenleri dolaşarak insanları ve anlayışları hakkında bilgi sahibi olduğu kısımlardır.
Yıldıray: Sizce küçük Prens kitabının en önemli mesajı nedir?
Ruşen: Genel olarak şeyleri anlamak için bakış açımızı-anlayışımızı değiştirmemiz gerektiğini (yani bence yamuk bakmak gerektiğini *Slavoj Žižek) ve bize öğretilenin değil bizim öğrendiğimizin önemli olduğunu söyler.

(Tayfa kitapkafe’nin merdiven duvarında asılı Cristiana Ceppas’ın “yamuk bakmak” başlıklı fotoğraf)
Yıldıray: Türkiye’de bir Küçük Prens Müzesi kursak, sizce içinde mutlaka olması gerekenler nelerdir?
Ruşen: Öncelikle pek tabii ki dünyanın her dilinde yazılmış kitaplar, o kitapların ait olduğu dillerin kültürlerini inceleyebileceğimiz, o dilleri karşılaştırabileceğimiz olanak veya ortam. Sürekli Küçük Prens okumaları dinleyebileceğimiz bir mekan.
3Eylül2014, Ankara
Fotoğraflar: Ruşen Özgür Özcan arşivi
Paylaşmak isterseniz, hiç çekinmeyin!
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...